AKP'den flaş İstanbul Sözleşmesi açıklaması

TAKİP ET

İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili çalışmaların devam ettiğini söyleyen AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "Bütün kadın örgütlerinin görüşlerine açığız. Güzel bir yaklaşımla ortaya koyulan bütün görüşleri değerlendiriyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı sona erdi. Parti genel merkezindeki basına kapalı düzenlenen toplantı 2,5 saat sürdü. Toplantının ardından AKP Sözcüsü Ömer Çelik, açıklama yaptı.

Demokrat Parti’nin ABD Başkan adayı Joe Biden’ın Türkiye’yle ilgili 7 ay önce yaptığı ve yeniden gündeme gelen açıklamalarını değerlendiren Çelik, başkan yardımcılığı yapmış birisinin açıklamalarının diplomatik nezaketten tamamen uzak olduğunu belirtti.

Çelik, “Türkiye’ye geldiği zaman verdiği mesajlar çok daha farklıydı. 7 ay öncesinden yaptığı bu röportaj, özellikle cumhurbaşkanımızla ilgili bölümü, PKK’ya yakın birtakım yerlerde özellikle gündem yapıldıktan sonra başka yerlere de sıçrayarak çok yoğun bir gündem oluşturdu. Bunlar söze,  ‘Erdoğan otokrattır, diktatördür’ diye başlarlar. Sonra da altına Cumhurbaşkanımızın Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Libya’da onların dediğini yapmadığını itiraf edecek cümleler kurarlar. Demek ki Cumhurbaşkanımız onların istediği gibi Libya’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve çeşitli coğrafyalarda onların dediğini yapan ya da yaptıklarına sessiz kalan bir cumhurbaşkanı olsaydı onların gözünde otokrat değil demokrat olacaktı” dedi.

Biden’in açıklamasında, “Ben Erdoğan’ı değiştireceğim, bununla ilgili olarak da muhalefetle iş birliği içerisine gireceğim ama bunu darbe ile değil seçimde yapacağım” dediğini hatırlatan Çelik, “Sözlerinin aslında siyaset bilimi, siyaset teorisi anlamında tam anlamıyla ‘darbecilik’ olduğunu fark ettiği için ‘darbe ile değil seçimde yapacağım’ diye bir ekleme ihtiyacı hissediyor” diye konuştu.

‘TÜRKİYE’YE KİMSE MÜDAHALE EDEMEZ’

“Bunun ne demokratlıkla ne devlet adamıyla bir ilgisi yok” diyen Ömer Çelik, şöyle devam etti:

“Tabii bunun Demokrat Parti’nin başkan adayı tarafından ortaya koyulmuş olması da Amerikan siyaset sistemi içerisindeki değer krizini göstermesi bakımından önemli. En önemlisi de bunun dünya yansımalarının ne kadar büyük felaketler doğuracağının işaretlerini görmemiz açısından önemli. Çıkmış bir NATO müttefiki olan, demokrasi ile yönetilen bir ülkeye müdahale etmekten bahsediyor. Tabii onun ‘müdahale edeceğiz’ şeklindeki sözünden kaygı duyacak bir halimiz yok. Türkiye’ye kimse müdahale edemez.”

‘CHP SÖZCÜSÜNÜN AÇIKLAMASI UTANÇ VERİCİ’

CHP’nin “7 ay önceki röportaja neden o dönem cevap verilmedi” eleştirisine yanıt veren Çelik, “7 ay önce yapılmış röportajdan bahsederek, ‘buna niye şimdi cevap veriliyor’ gibisinden birtakım yaklaşımlar ortaya konuluyor. Esas sorulması gereken soru şudur, bu röportaj çıktıktan sonra, ‘ben muhalefetle işbirliği yapacağım’ dediği halde niçin sizin bazı aktörleriniz, ‘Erdoğan seçimle ya da başka şekilde gidecek’ diyerek birtakım cümleler kurdular? ‘Bunu kınıyoruz’ gibi bir cümle söyledikten sonra ‘ama’ diyerek, ‘Bu açıklamalar Erdoğan’ın işine yarıyor’ gibisinden bir yaklaşım ortaya konuldu” ifadelerini kullandı.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın açıklamasına tepki gösteren Çelik, “Bugün CHP Sözcüsü çıkmış ‘Türkiye’nin Cumhurbaşkanını, milletin oylarıyla seçilmiş meşru Cumhurbaşkanını ‘Amerikan seçimlerinde meze olmakla’ suçluyor. Ben, Türk siyasi hayatımda şimdiye kadar bunun kadar kurulmuş ahlaksız bir cümle, bunun kadar kendi benliğinden boşalmış, kendisine bu kadar yabancı bir cümle duymadım. ABD’de Biden’ın ve Trump’ın cümlelerini esas alarak kendi Cumhurbaşkanını eleştiriyor. Gerçekten utanç verici” dedi.

‘TEK BİR KÜRT ÇOCUĞU EMPERYALİSTLERİN LEJYONERİ OLMAYA İYİ GÖZLE BAKMAZ’

Biden’ın sözlerinde “Kürtlere dönük büyük bir saldırının da olduğunu” söyleyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kendince aslında PKK/PYD’yi kastederek bütün Kürt vatandaşlarımızı ve bölgedeki Kürtleri kendisinin elemanı ya da kendi siyasetinin bir uzantısı gibi göstermek şeklinde hiçbir siyasi ahlakla bağdaşmayacak bir yaklaşım var. Geçmişte bunu birtakım gruplar üzerinde yapmış olabilirler. Terör örgütleri üzerinden de yapmaya devam ediyorlar ama ne ülkemizdeki tek bir Kürt vatandaşımız ne bölgedeki tek bir Kürt çocuğu bu emperyalist siyasetin lejyoneri olmaya asla ve asla iyi gözle bakmaz. Bu emperyalist siyasetin, Kürt çocuklarını kendi lejyoneri yapması siyasetini herkes lanetler. Bu oyun çok uzun zaman oynandı. Kendi çocuklarını, kendi çıkarları için savaşa göndermeyenler, bu bölgedeki çocukları, Orta Doğu’nun çocuklarını kendi çıkarları için çeşitli savaşlara sürdüler ve onları yok ettiler, imha ettiler, o çocukların geleceğini kararttılar.

‘CHP’NİN ARKASINDA OLMADIĞI BİR DARBE GİRİŞİMİ VAR MI?’

Bütün darbe girişimlerinin arkasında CHP’nin olduğunu savunan Ömer Çelik, “Atatürk sonrasında ortaya koydukları siyasetin tamamı ne tam bağımsızlıktı ne de benzeri ilkeleri taşıyordu. Tam tersine nerede bir vesayet varsa, milletin iradesini çalacak bir yargı vesayeti, askeri vesayet, bir darbe girişimi varsa her zaman arkasında oldular. Şu soruyu sormak gerekir, siyasi tarihimize baktığımızda CHP’nin arkasında olmadığı bir darbe girişimi var mıdır? CHP’nin desteklemediği bir darbe girişimi var mıdır? Şimdi diyorlar ki ‘Biz, darbelerden mağdur olduk’ ama her seferinde darbeler karşısında sessiz kalarak ya örtülü bir mesaj verdiniz ya da darbelere götürecek yargı vesayeti ve askeri vesayet gibi yolları sürekli olarak ortaya koydunuz” şeklinde konuştu.

‘GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NİN BÖYLE BİR ANLAŞMA İMZALAMA HAKKI YOK’

Doğu Akdeniz’deki meselelerin gündemlerinde geniş bir yer tuttuğunu aktaran Çelik, “Son gelinen aşamada Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile Fransa arasındaki anlaşmanın korsan bir anlaşma olduğunu ifade etmek isterim. Bu anlaşma bizim gözümüzde tamamen korsan bir anlaşmadır. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin böyle bir anlaşma imzalamak hakkı yoktur. Rumlar ve Yunanlar siz Türkiye ile anlaşmadan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile anlaşmadan bu bölgede fiili bir durum oluşturacağınızı sanıyorsanız yüzde yüz yanılıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Yunanistan’a “hukuka uyma” çağrısı yapan Çelik, “Yunanistan’ı da uyarıyoruz, oynadığınız bu oyun bir Yunan tragedyasına dönüşebilir. Bunun da sorumlusu biz olmayız. Herkes hukuka uygun davranmalı, sorumluluğuna uygun davranmalıdır. Hukuk diyorsanız o zaman Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızın 2004, 2013 ve 2019’da Birleşmiş Milletler’e bildirilerek ilan edildiğini size hatırlatmak isteriz. Ayrıca 27 Kasım 2019’da Libya ile uluslararası hukuk temelinde yaptığımız antlaşma da Birleşmiş Milletlere bildirilmiştir” dedi.

‘İSRAİL-BAE ANLAŞMASI BARIŞA KATKI SAĞLAMAYACAK’

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında imzalanan normalleşme anlaşmasını eleştiren Çelik, şunları söyledi:

“Anlaşma 2002’de Suudi Arabistan öncülüğünde Arap Ligi tarafından başlatılan ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da onayladığı Arap Barış Planı’na aykırıdır. Dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri, Arap Barış Planı ile tamamen karşı karşıya gelen bir normalleşme anlaşması imzaladı. Dolayısıyla İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin imzaladığı bu anlaşma o bölgedeki barışa ve istikrara katkı sağlamayacaktır. Filistinlilerin içinde olmadığı bir çözümün hiçbir şekilde sonuç alması mümkün değildir. Ayrıca hangi normalleşmeden bahsediliyor? Normalleşme için çift taraflı adımın atılması lazım. İsrail saldırganlığa devam ediyor. Burada ortaya çıkan tablo İsrail saldırganlığına destek vermektir.”

‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’YLE İLGİLİ ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR’

İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çalışmanın ne aşamada olduğunun sorulması üzerine Çelik, “Onunla ilgili çalışma devam ediyor. Biz gerçekten nezih bir dille kadınlara hakaret etmeden, görüşünü ifade edenlerin görüşünü ciddi bir şekilde takip ediyoruz. Sözleşmeye destek verenlerin görüşlerini de takip ediyoruz, sözleşmeyi eleştirenlerin görüşlerini de takip ediyoruz. Esas olan şudur; kadını korumak ve güçlendirmekle ilgili yaklaşım ile aileyi korumak arasında biz bir çelişki görmüyoruz. Bazı yaklaşımlarda kadını koruma vurgusu varken, aileye dönük yaklaşımların görmezden gelindiğini, zaman zaman da aileyi korumak adına ortaya konulan bazı yaklaşımlarda kadını koruma ve güçlendirme boyutunun eksik olduğunu görebiliyoruz” yanıtını verdi.

AK Parti’nin “Türkiye’nin en büyük kadın siyasi hareketi ve kadın hakları konusunda devrimci adımlar atmış bir parti olduğunu” savunan Çelik, şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti’nin bu yaklaşımından önce kadının kamusal alana çıkabilmesi birtakım hukuk ve demokrasi dışı kriterlere bağlıydı. AK Parti kıyafeti, düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun bütün kadınların kamusal alana çıkışını özgürleştirmiş ve kolaylaştırmış bir siyasi harekettir. Dolayısıyla buradaki eleştirileri, destekleri, kaygıları değerlendirerek esas amacımızın hem kadını korumak ve güçlendirmek hem de aile kurumunu güçlük tutmak şeklinde bir yaklaşım olduğunu ortaya koyuyoruz. Türkiye, burada verilecek karar ne olursa olsun kendi tezini ortaya koyabilecek, kendi hukukunu ve içtihadını üretebilecek kapasite ve yeteneğe sahiptir. Şimdiye kadar bunu yaptık, bundan sonra da yaparız. Bütün kadın örgütlerinin görüşlerine açığız. Güzel bir yaklaşımla ortaya koyulan bütün görüşleri değerlendiriyoruz. Tabii bütün bu süre içinde Cumhurbaşkanımız partimizin yıl dönümü toplantısında da söyledi, bizi üzen şey, kadınlarımıza dönük hakaret dili kullanılmasıdır.”

‘DEVRİMCİ İŞLER YAPTIK’

Kadınlara yönelik saygısızlığın herhangi bir şekilde izahının olmayacağını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

“İkincisi, bu nasıl bir şeydir ki hem kadına dönük sözel şiddet konusunda hem fiziki şiddet konusunda maalesef en temel ahlaki değerlerle ve siyasi değerlerle bağdaşmayacak üslup kullanan çok sayıda insan olduğunu görüyoruz. Bu utanç verici bir şey. Yani bir toplum eğer kendi kadınlarına saygı gösteren bir dili, herkesin kabul gördüğü bir dil haline getirememişse orada bütün işler kötü gidiyor demektir. Şimdi toplumda kadınların verdiği mücadele, siyasetin verdiği mücadele ve çeşitli kadın örgütlerinin verdiği mücadele ile bu konuda çok aşama kaydedilmiştir. Biz bu arkadaşlarımızın çalışması sonunda ne karar verirsek verelim, netice itibarıyla kadını koruma ve güçlendirme ile aileyi koruma şeklindeki bu denge ve bu birbirini tamamlayan siyasetten vazgeçmeyeceğiz. Ne kadını korumayı ve güçlendirmeyi terk edeceğiz ne aileyi korumayı terk edeceğiz. Bu konuda kadının kamusal alana çıkması, haklara kavuşması, eşitlik konusunda çeşitli mesafeler alınması konusunda çok önemli işler yaptık. Devrimci işler yaptık. Daha da fazlasını yaparız.” (ANKARA/AA)