Gülgün Erdoğan Tosun: "Seçim sonrası kadınların en büyük beklentisi…"

TAKİP ET

Türkiye'nin seçim atmosferine girmesinin ardından İstanbul Sözleşmesi tartışmaları devam ediyor. İttifakların kadına şiddete ve aile için şiddete yaklaşımlarını değerlendiren Prof. Dr. Gülgün E. Tosun, 'Nedense İstanbul sözleşmesini kadına yönelik şiddetin dışında sanki LGBT+ bireyleriyle ilgiliymiş gibi, tamamen onlarla ilgili gibi kamuoyuna sunulması da kamuoyunu yanıltıcı bir faktör, kamuoyunu yanıltıcı bir politika izleme yöntemi olduğunu düşünüyorum' dedi.

Aylin BAYRAM UYĞUR/ İZMİR GÜNDEMİ- Türkiye 14 Mayıs seçimlerine geri sayıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri için siyasi partiler çalışmalarına hızla devam ederken toplumun yarısını oluşturan kadınları ise önemli bir sınav bekliyor. İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasının ardından artan kadın ölümleri ve erkek şiddetinin artışı belki de yeni bir dönüşümün eşliğinde değişecek.  

Siyasi ittifakların ve partilerin kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı olan politikalarını, görüşlerini ve 14 Mayıs’ın kadınlar için nasıl bir yeri olduğunu Siyaset Bilimci Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun ile konuştuk. 


“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ADIYLA OLMASA DA YER ALMASI ÖNEMLİYDİ”
Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde İstanbul sözleşmesi adıyla olmasa da kadına yönelik şiddetle ilgili uluslararası sözleşme ve düzenlemelere uygun davranılacağı maddesinin olmasıyla ilgili izlenimlerini ve görüşelerini aktaran Siyaset Bilimci Prof Dr. Gülgün Erdoğan Tosun, “Millet İttifakı’nın açıklamış olduğu Ortak Politikalar Mutabakat metninde İstanbul Sözleşmesi’nin adı geçmemekle birlikte kadına yönelik şiddetle ilgili her türlü uluslararası sözleşmelere ve düzenlemelere uygun davranılacağı, buna göre gerekli düzenlemelerin yapılacağı yönünde bir madde var. Dolayısıyla şu anda Millet İttifakı’nın bu yaklaşımı benim açımdan olumlu bir yaklaşım. Her ne kadar Saadet Partisi ve diğer mütedeyyin
kesimi rencide etmemek için İstanbul Sözleşmesi adıyla geçmemekle birlikte bunun yer almış olması oldukça önemliydi ve salondan da çok büyük alkış aldı. Bu kısmı açıklayan İYİ Parti’den Ümit Özlale’ydi. Onun “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyerek konuşmasını sonlandırmasının salonda nasıl yankı bulduğunu, nasıl bir olumlu tepki bulduğunu da canlı olarak gözleme fırsatım oldu” dedi.

“KAMUOYUNU YANILTICI BİR POLİTİKA”
Cumhur İttifakı’nın ortaklarından HÜDA-PAR’ın İstanbul Sözleşmesi yaklaşımını ve AKP’nin bu yaklaşımı LGBT+ bireylere bağlayarak kutuplaştırıcı yaklaşımını eleştiren Gülgün Erdoğan Tosun, “Diğer taraftaki Cumhur İttifakı’na baktığımızda, Cumhur ittifakı ortakları, özellikle HÜDA-PAR’ın (ittifak ortağı değil dediyse de sayın Bülent turan, biz biliyoruz ki AKP listelerinden aday gösterildi. Bu da ittifak biçimlerinden bir tanesidir.) İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili yaklaşımını biliyoruz zaten. AKP’nin de yaklaşımı bu yönde. Nedense İstanbul sözleşmesini kadına yönelik şiddetin dışında sanki LGBT+ bireyleriyle ilgiliymiş gibi, tamamen onlarla ilgili gibi kamuoyuna sunulması da kamuoyunu yanıltıcı bir faktör, kamuoyunu yanıltıcı bir politika izleme yöntemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz İstanbul Sözleşmesi’ne mevcut iktidarın imzasıyla girmiştik ve bir gece de mevcut iktidarın tek kişilik imzasıyla da çıktık. Girdiysek niye girdik, çıktıysak niye çıktık sorularını cevaplayamadılar. Bunu galiba kendilerinin giderek kutuplaştırdığı seçmenin kontrol etmenin bir politik aracı olarak gördükleri için böyle davrandılar, davranmayı seçtiler diye tahmin ediyorum” dedi.


“DERİNLEŞEN ŞİDDET ORTADA DURUYOR”

Aile için şiddetin toplumsal ve kültürel bir mesele olarak ele alınıp çözümlenmesi için gerekli politikaların konuşulup uygulanması gerektiğini vurgulayan Gülgün Erdoğan Tosun, “Sonuç olarak baktığımızda önümüzde bir sorunumuz var; o da ev içi şiddetin hala devam etmiş olduğu ve İstanbul sözleşmesinden çıkıltıktan sonra ev içi şiddet ve özellikle kadına yönelik erkek şiddetinin arttığı ve bunun sonunda yaşanan ölüm sayılarının arttığıyla ilgili BİANET’in erkek şiddeti çetelesinden izliyoruz, görüyoruz. Ne yazık ki kadına yönelik, çocuğu yönelik ve ailedeki diğer bireylere yönelik aile içi şiddet( modern kesimin sorunu değil, bu ister modern ,ister dindar, ister laik, ister mütedeyyin olsun) bütün kadınların ortaklaşa yaşadığı bir problem. Öncelikle gözümüzdeki ideolojik gözlükleri bir kenara bırakıp, bunun dışında biz toplumsal ve kültürel bir mesele olarak bu meseleyle nasıl başa çıkabiliriz, bu meseleyi çözümleyebilmek için hangi politikaları uygulamaya koyabiliriz bunun arayışında olmalıyız. Çünkü bu mesele, gördük ki İstanbul sözleşmesi belli ölçüde bazı denetimler, kamuya tanıdığı bazı yetkilerle bu şiddetin önlenmesine yönelik erkek tarafında caydırıcı bir etkisi vardı. Bu caydırıcı etkinin ortadan kalkmış olması, bunun derinleşmesine yol açtı. Bu derinleşen şiddet şu an da ortada duruyor” dedi. 


“AİLE İÇİ ŞİDDETTEN KORUMAYACAK MIYIZ”

14 Mayıs seçimi sonrası kadınların en büyük beklentisi şiddetin önlenmesi için yapılacak çalışmalar olduğunu dile getiren Tosun, “Bu istanbul sözleşmesi olmasın ama biz toplumun diğer yarısını oluşturan, diğer kesimi, çocukları ve gençleri aile içi şiddetten korumayacak mıyız? O zaman böyle bir (milli) politikamız mı var bizim ! İktidarın önce bunu açıklaması buna açıklık getirmesi gerekiyor. Tabi ki önümüzde seçimler var. 14 mayıs sonrası belki Türkiye’nin ikinci yüzyılı anlamında da çok önem atfedilen bir seçim olması nedeniyle, 14 mayıs seçimleri sonrası kadınlarında en büyük beklentisi kadına yönelik erkek şiddetinin hangi mekanizmalar, hangi kurumlar yoluyla önlenecekse bir an önce hayata geçirilmesi.”

gülgün erdoğan tosun izmir millet ittifakı cumhur ittifakı hüdapar istanbul sözleşmesi