Prof. Dr. Sözbilir, "İzmir'de minimum 20 maksimum 300 yılda yıkıcı deprem oldu!"

TAKİP ET

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, 30 Ekim 2020'de İzmir'de depreminin ardından geçen 2 yılda yaşanan süreci gazetemize değerlendirdi.  Prof. Dr. Sözbilir, 'İzmir'de alansal ölçekte minimum 20 yılda bir, maksimum 300 yılda bir yıkıcı deprem oldu'

ÖZEL HABER - AYLİN UYGUR/  İzmir'de 30 Ekim'de meydana gelen ve 117 kişinin öldüğü depremi 2 yılı geride bırakıyor. Depremin yıkıcı etkisinin izlerini halen sürdürdüğü İzmir’de yaşanan her sarsıntıda yürekler ağza geliyor. Aradan geçen 2 yılda İzmir’de neler değiştiğini, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir’e sorduk.

30 Ekim İzmir depreminin üzerinden 2 yıl geçerken depremle ilgili gerekli dersler çıkartıldı mı?

 

Türkiye ölçeğinde son 100 yılda meydana gelen her depremden sonra birtakım dersler çıkarılmakta ve bu derslere göre, birtakım çalışmalar yapılarak Türkiye Bina Deprem yönetmeliğinde revizyonlar yapıldı. Türkiye ölçeğinde yaşanan ve 33 bin  vatandaşımızın can kaybına neden olan 7.9 büyüklüğündeki 1939 Erzincan depremi başta olmak üzere, 1999 Kocaeli ve Düzce Depremleri, 2011 Van Depremi, 2020 Elazığ ve İzmir-Sisam depremleri Türkiye’deki deprem tehlikesi ve riskinin ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bu kapsamda Türkiye özellikle Afet sonrası yapılan müdahalede büyük gelişme sağlamıştır, fakat Afet öncesi risk azaltma anlamında yapılması gerekenler 2015 yılından sonra devreye girmeye başlamıştır. Özellikle 2021 yılında tamamlanan İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP)’ndaki eylemler 2022 nin başından itibaren Türkiye’nin 81 ilinde uygulanmaya başladı. Bunun bir üst ölçeği olan TARAP-Türkiye Risk Azaltma Planı da 8 Temmuz 2022’de yürürlüğe girdi. Bugün Türkiye ölçeğinde 81 il de yapılmaya başlanan İRAP eylemlerinin 5-6 yıl içinde tamamlanması bekleniyor. Bu eylemler İRAP izleme ve değerlendirme kurulu tarafından 6 ayda bir yerinde denetleniyor. Son 20 yılda deprem tehlikelerini anlamaya yönelik çalışmalara hız verildi.

 

İzmir ve Ege Bölgesi olası bir depreme hazır mı?

 Bu tehlikelerin yaratacağı riskler ve bu riskleri azaltmanın yollarının ne olabileceği konusunda çok kafa yoruldu. Gelinen noktada henüz tam olarak depreme karşı hazır olmasak da, dirençli ve bilinçli bir toplum olma yolunda  önemli gelişmeler sağlandığını söyleyebilirim.

İZMİR RİSKLİ BİR İL

 

İzmir bir deprem bölgesi, son günlerde yaşanan artçı depremler olası büyük bir depremin habercisi olabilir mi?

 

İzmir, Türkiye ölçeğinde deprem tehlikesi ve riski yüksek bir il. İl sınırları içinde 21 fay var. Bunlardan 4 tanesinin aktivitesi düşük olmakla birlikte, yakın çevre illerdeki faylar ve  Ege Denizi içindeki fayları da düşündüğümüzde, İzmir’de alansal ölçekte minimum 20 yılda bir, maksimum 300 yılda bir yıkıcı deprem oldu. 30 Ekim 2020 Sisam/İzmir depreminden sonra Kuşadası Körfezi içinde yoğun bir sismik aktivite sürmektedir. 1o bini aşan artçı depremler, bölgedeki komşu fayların da tetiklenmesinde önemli rol oynamış ve özellikle Gümüldür Fayı ile Efes Faylarının denizaltı devamı niteliğindeki faylar kırılmaya başladı. Bu depremler, farklı noktalarda yoğunlaşmakta ve fayların birbirini tetiklemesiyle deprem fırtınası şeklinde gelişmektedir. Bu kapsamda artçı depremler büyük bir depremin habercisi olmamakla birlikte, komşu faylarda tetikleme mekanizmasını harekete geçirmesi bakımından önemlidir.

 

 

 

İzmir'de yapı stoku bakımından yapılan hazırlık çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?  Buna ilaven sizin yürüttüğünüz ne gibi çalışmalar var?

 

 

Normal koşullarda yapı/bina stoğuna ait bilgiler bina yapımı sırasında elde edilir ve bu sırada kayıt altına alınarak yapı stoğu envanteri sürekli yenilenir. Fakat İzmir gibi, gecekondu niteliği taşıyan kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu illerde, mühendislik hizmeti görmemiş binaların sayısı ve niteliği bilinmiyor. Türkiye ölçeğindeki yaklaşık 20 milyon yapının yüzde 25inin mühendislik hizmeti görmemiş yaşlı binalar olduğu  düşünüldüğünde, yapı stoğu belirleme çalışmalarına hız verilmesi gerektiği ortaya çıkıyor.

 

Günümüzde yapı/bina stoğunun belirlenmesi hem uzaktan algılama /drone/lidar teknolojisiyle ve hem de yerinde yapılacak arazi çalışmalarıyla ortaya konuyor. Biz DEÜ olarak daha önce Seferihisar ve Balçova gibi ilçelerin yapı stoğu envanterinin çıkarılmasına önemli katkılarda bulunduk. YÖK tarafından Araştırma Üniversitelerine verilen Araştırma Destek projeleri (ADEP) kapsamında yeni başlattığımız “Türkiye İçin Deprem Master Planı Standartlarını Belirleme Projesi (TÜRDEMAP)’inde, toplanacak veri türü, formatı, kalitesi, niteliği ve uygulanabilirliğini ortaya koyan standartları belirleyeceğiz ve bu standartları pilot bölge olarak seçtiğimiz İzmir ilimizde test edeceğiz. 

 

Yapı stoku envanteri çalışmaları yeterli mi?

 

Türkiye’de yapı stoğu envanteri çalışmalarının önemli bir bölümü Belediyeler/yerel yönetimler tarafından yürütülüyor. Normal koşullarda İzmir’de Yapı stoğu envanterinin 2017 yılında tamamlanmış olması gerekiyordu. Çünkü Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem planınında (UDSEP) bu görev belediyelere verilmiş ve 2012- 2017 tarihleri arasında tamamlanması istenmiştir. Fakat bu çalışmaların Türkiye ölçeğinde belirlenmiş standartlara göre tek elde toplanmasında ve Türk toplumuna açılmasında fayda yar. Yani her birey nerede, ne tür bir zemin üzerinde, hangi fay hattına ne kadar yakınlıkta bir binada oturduğunu ve bu binanın deprem performansının ne düzeyde olduğunu bilmesi gerekiyor. Bunun için değişik kurum ve kuruluşlar tarafından toplanan verilerin kalitesi ve standardı belirli olmalı ve yapı/bina stoğu envanterinin sorgulanabilir bir Coğrafi Bilgi Sistemleri tabanlı bilgisayarlarda depolanmasının sağlanması gerekiyor.

Tabii burada önemli olan şey yapı stoğu envanteri ile yerel zemin koşulları/zeminin deprem sırasındaki dinamik davranışı ve deprem yüzey kırığı oluşturma potansiyeli olan diri faylar arasındaki ilişkinin ortaya konmasıdır. Bu üç parametre arasındaki ilişki bilindiğinde kayıp/hasar tahmin çalışmaları yapılabilmekte ve buna göre de risk azaltma çalışmalarında kullanılabilecek kentsel dönüşüm yöntemleri-güçlendirme veya yıkma Konusunda bir karar verilebilmektedir.