Uzmanı uyardı: "Yapı stoğu yetersiz, İzmir tehlike altında"

TAKİP ET

Jeoloji Uzmanları, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere yaşanacak büyük çaplı depremler için vatandaşı uyarıyor. Peki, İzmir'in yapı stoğu ve öncelikli yerleşim alanları (rezerv alan) büyük çaplı bir depremi karşılama noktasında yeterli mi? Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Koray Çetin Önalan İzmir Gündemi'ne konuştu.

Esra Açıkyıldız/ İzmir Gündemi Türkiye’de son zamanlarda yaşanan depremler binlerce vatandaşın canına mal oldu. Uzmanlara göre, İstanbul ve İzmir gibi büyük metropoller ciddi deprem riski altında bulunuyor. İzmir’de 30 Ekim 2020 günü, merkez üssü Yunanistan'ın Sisam Adası kuzeyinde 6,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. İzmir’in Bayraklı ilçesine 70 km mesafede bulunan, yerin 16,58 km altında meydana gelen ve yaklaşık 16 saniye süren depremde 117 kişi hayatını kaybetmiş, 1035 kişi ise yaralanmıştı. Aynı zamanda 731 binanın ağır, 598 binanın ise orta düzeyde hasar aldığı 30 Ekim İzmir depreminin üzerinden tam 4 yıl geçti. Uzmanlar İzmir’in deprem tehlikesinin hala devam ettiğine dikkat çekiyor. İzmir’in yeni bir depremi yapı stoğu ve rezerv alan bakımından karşılayabilecek güçte olup olmadığını İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Koray Çetin Önalan’a sorduk.

İZMİR’İN ZEMİN KOŞULLARI BAKIMINDAN ÇOK BÜYÜK SIKINTILARI VAR

Türkiye’de ki özellikle 1999 depremi öncesi yapı stoğunun yıkım eşiği küçük olan depremler için bile güvensiz olduğuna dikkat çeken Koray Çetin Önalan, İzmir’in 1999 öncesi yapı stoğununda aynı riskleri taşıdığını ifade etti. İzmir’de zemin koşulları açısından ciddi riskler taşıyan bölgeler olduğunu ifade eden Önalan “özellikle 1999 öncesiYapı stoğunun çok büyük bir kısmı yıkıcı bir depreme karşı koyabilecek yeterlilikte değil. Bunun iki tane nedeni var. Bir tanesi yapıların bulunduğu yerleşim yeri açısından, bir diğeri de üst yapının kalitesi açısından. Bizim mesleki disiplinimiz daha çok zemin ve yerleşim yerleri ile ilgilenir. İzmir'de hemen herkes tarafından dile getirilen yanlış bir söylem var.30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen depremi herkes İzmir depremi olarak adlandırıyor. Bu bir İzmir depremi değil. 30 Ekim depremi Sisam Adası'nın kuzeyinde denizde meydana gelmiştir. Sisam depremi olarak adlandırılır. 30 Ekim için İzmir'le ilgili bir şey söyleyeceksek şunu söyleyebiliriz. Bayraklı Afeti veya İzmir Afeti diyebiliriz. Olaya buradan baktığımızda İzmir için tehlike devam ediyor. İzmir'i tehdit eden ana faylardan hiçbirisi uzun süredir deprem üretmiyor. Bu faylar içerisinde süresini doldurmuş her an deprem üretebilecekolanlar var. Çok yakın zamanda gördük ki 5 buçuk büyüklüğündeki depremlerde bile yapılarımız zarar görüyor. Kentimizde, yapı stoğunun çok büyük bir bölümü, yapılaşma ve yerleşime uygunluk kriterleri açısından en kötü zemin grubunda yer almaktadır. Örneğin, Bayraklı'da, Bostanlı'da, Alsancak'ta zemin koşulları deprem riski açısından çok kötüdür. Yeni çıkan 2018 deprem yönetmeliğine göre buradaki zeminler ZF grubuna girer. Yani bu bölgelerdeki zeminler, yeraltı suyuna doygun, deprem büyütmesi çok fazla ve üzerindeki binaların depremde en fazla zararı verecek özelliklere sahip. Dolayısıyla İzmir'in zemin koşulları açısından çok büyük sıkıntıları var. Bayraklı'da, Alsancak'ta, Karşıyaka'da, Bostanlı'da ekonomik ömrünü doldurmuş,1999 öncesinde 2000 öncesinde yapılmış binalar var. Son depremler bize şunu gösterdi ki, 2000 yılı öncesindeki yapılan binaların birçoğu, özellikle zemin koşullarının kötü olduğu yerlerde yapılan binaların birçoğu depremde zarar görmüştür. Dolayısıyla bizim İzmir'in yapı stoğunu mutlaka yenilememiz gerekiyor.” dedi.

EKONOMİ BÖYLE GİDERSE KENTSEL DÖNÜŞÜM MÜMKÜN DEĞİL

Ekonominin bu şekilde devam etmesi halinde İzmir’de yakın ve orta vadede kentsel dönüşümün mümkün olamayacağını vurgulayan Önalan “Bizim öncelikli olarak yapmamız gereken şey orta ve uzun vadede nüfusumuzu kırsal alanlara yönlendirmek ve insanları oldukları yerde doyurmaktır” ifadelerini kullandı. Önalan uzun vadede politikalar yapılması gerekliliğine dikkat çekerek, “Bana sorarsanız Türkiye'nin, belediyenin,  halkın ekonomi koşulları göz önünde bulundurulduğunda bizim böyle bir kentsel dönüşüm yapmamız mümkün değil. Ekonomik koşullar böyle giderse orta vadede de böyle bir şey yapmamız mümkün değil. Bizim uzun vadede politikalar yapmamız lazım. Türkiye'nin şu an 85 buçuk milyon nüfusu var. Bu nüfusun çok büyük bir bölümü metropoller de yaşıyor. Yüzde 93.4'ü kentlerde yüzde 6.6'sı da kırsalda yaşıyor. Bu yüzde 93.4'lük nüfus bakımından büyük şehirlerde olduğu müddetçe bizim olası depremde büyük can ve mal kayıplarımız mutlaka olacaktır. İstanbul'dan Batı Anadolu'ya bir yay çizelim. Antalya'ya kadar olan kıyı şeridinde 33 milyon insan yaşıyor. Bu 33 milyon insanın yaşadığı coğrafya İstanbul başta olmak üzere çok büyük bir deprem tehlikesi altında... Dolayısıyla bizim öncelikli olarak yapmamız gereken şey orta ve uzun vadede nüfusumuzu kırsal alanlara yönlendirmek ve insanları oldukları yerde doyurmaktır. İzmir'in bu kadar nüfusla afete karşı koyması mümkün değildir.” açıklamalarında bulundu.

İZMİR’İN NÜFUSU AKTARABİLECEĞİ ÖNCELİKLİ YERLEŞİM ALANLARINA İHTİYACI VAR

İzmir’in 20 ila 30 yıl içerisinde nüfusu aktarabileceği öncelikli yerleşim alanlarına ihtiyacı olduğunu söyleyen Önalan, “Bayraklı'nın, Bostanlı'nın, Alsancak’ın ve Karşıyaka'nın artık bu nüfusu taşıyacak gücü yok” dedi. Afet güvenli yerleşim alanlarının belirlenmesi sonrasında, konut üretilmesini ve nüfusun bu bölgelere kaydırılması için insanların teşvik edilmesi gerektiğini savunan Önalan, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Rezerv alan kelimesinin altını doldurmamız lazım. Rezerv alan deyince bizim aklımıza şu geliyor: Afet riski en düşük alanlar Afetten en az etkilenecek alanlardırRezerv alanlar. Aslında bunlara rezerv alan yerine öncelikli yerleşim alanları dememiz gerekiyor. İzmir'in ilk olarak öncelikli yerleşim alanlarını belirlemesi gerekiyor. İzmir'de artan nüfusu ben nerede barındıracağım sorusunun sorulması lazım. Bu soru sorulduğunda rezerv alan dediğimiz alanda deprem ve afet güvenli alanlarsa evet bu alanlar İzmir'de var. Bunların spekülasyon konusu yapılması, rezerv alan kelimesinin içinin doğru doldurulmaması veya deprem riski açısından güvenli olmayan yerlerde binaların yıkılıp yeniden oraya binaların yapılması bir sorunu çözmüyor. İzmir'in önümüzdeki 20 veya 30 yıl içerisinde nüfusu aktarabileceği öncelikli yerleşim alanlarına ihtiyacı var. Bu yerleşim alanlarını bulacak çok kısa sürede konut üretecek ve insanları oraya gitmesini özendirecek çalışmalar yapması gerekmektedir. Eğer rezerv alanı bu gözle bakıyorsak evet İzmir'de rezerv alanlar var.  Yani ben rezerv alan tanımını çok doğru bulmuyorum. Ben buna meslek disiplini açısından öncelikle alan diyorum. Jeolojik, Jeoteknik etütler yapılıp bu alanların afet riskleri belirlenmeli. Afet dediğimizde sadece deprem yok; heyelan, kaya düşmesi ve su baskını açısından dabu alanların değerlendirilmelidir. Değerlendirme sonucunda bu alanlar imara açılmalı ve süratle konut üretilerek nüfusun bu bölgelere aktarılması gerekiyor. Yani Bayraklı'nın, Bostanlı'nın, Alsancak’ın ve Karşıyaka'nın artık bu nüfusu taşıyacak gücü yok.”