Vergilemenin bütün bu kullanım biçimleri, onun sosyal politika ile yakın bağlantısını ortaya koyar. Kapsamı ve kullanım amaçları ülkelerin toplumsal ve ekonomik koşulları ve güç dengelerine göre değişmekle birlikte, vergileme sosyal politika ilişkisinin irdelenmesi, eğer varsa eksik ve aksaklıkların saptanması ve buradan çözüm önerilerine işaret edilmesi, sosyal politika alanında başarı sağlamak bakımından oldukça önemli görünmektedir. Çünkü vergileme mekanizmasının tasarım ve uygulamasında sosyal politika duyarlılığı ne kadar arttırılırsa, vergilemenin sosyal işlevleri ile sosyal politika amaçları da o kadar örtüşecek; aksi durumda ise, vergilemenin, sosyal politikaların etkinliğini bozucu bir araç haline gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Sosyal politika, devletin toplumda eşitlik, refah ve sosyal koruma sağlamak amacıyla uyguladığı politikalar demetidir. Kamusal finansman maliyetlerini topluma yükleyen en temel araçlardan biri olarak vergi sistemi ise, finansman ve müdahale işlevleriyle donatılmış, farklı bir kamu politikası uygulamasıdır. Açıkçası işlevsel olarak bakıldığında, vergileme ve sosyal politika, farklı amaç ve işlevlere sahip, iki ayrı kamu politikası konumundadır. Zira vergileme toplumda ‘ödeme gücü’ olanlara yönelik, onların ekonomik gücünün bir kısmını kamuya aktarmayı amaçlayan bir kamu politikasıyken; sosyal politika ise, toplumda genel olarak, ‘gelir seviyesi yetersiz’ olanların sosyal koruma ve sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik politikalar demetidir.
Dünyada mineral zengini ülkeler hariç tutulursa, vergileme halen en önemli kamu finansman aracı konumundadır. Bu bağlamda vergilemenin sosyal politika finansman aracı olması ise, bir ülkede vergilerin toplandığı kaynakları da dikkate alınarak, vergi gelirlerinin ne kadarının sosyal politika amaçlarına tahsis edildiğine bağlıdır. Bir istatistiki gösterge olmasının ötesinde, bu finansman ilişkisi, belli bir toplumsal tercih ve kamu politikaları tasarımı olarak anlaşılmalıdır.
Sosyal politika ile vergileme ilişkisinde vurgulanması gereken ikinci boyut ise, tek tek vergilerin veya çeşitli vergi müesseselerinin ya da bütünüyle vergi sisteminin doğrudan bir müdahale aracı olarak sosyal politika amaçlarına yönelik olarak tasarlanması ve kullanılmasıyla ilgilidir. Geniş kapsamlı bir perspektiften bakıldığında, bilakis vergi sisteminin kendisinin doğrudan bir sosyal politika aracı olduğu söylenebilir. Şöyle ki, vergi sistemini oluş- turan vergilerin seçimi, sistem içinde kişisel unsurları kapsayan vergilerin ağırlıklı olup olmadığı, emek gelirleri ile sermaye ve rant gelirleri arasında birincisinin lehine ayrım yapılıp yapılmadığı, en az geçim indirimi, düşük gelirlilere yönelik vergi yükünü adaletli dağıtacak vergi tarifeleri gibi az kazanana az, çok kazanana daha yüksek vergi yükleyecek ayrıcalıklı muameleyi hedefleyen kurumların olup olmadığı, bütünüyle vergi sisteminin sosyal politika aracı olarak tasarlanıp tasarlanmadığını ortaya koyar niteliktedir. Başka bir söyleyişle, vergi sisteminin toplumda vergi yükünü adaletli dağıtıp dağıtmadığı, vergi sisteminin ne derece sosyal politika aracı olduğunu ortaya koyabilecek niteliktedir. Böylece yasal yapısıyla vergi sisteminin hangi vergilerden oluştuğu ya da bir vergi sisteminde sosyal politika amaçlı hangi müesseselerin olduğu hususları, doğrudan sosyal politika aracı olarak vergileme ile sosyal politika arasındaki ilişkiyi ortaya koyacak niteliktedir.
KDVK’nun 17. Maddesinin 4. fıkrasının (s) bendine göre, engellilerin eğitimleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları teslimleri katma değer vergisinden istisna tutulmuştur. Vergi harcaması niteliğinde olan bu uygulama tam anlamı ile bir sosyal politika işlevi yüklenmiştir. Ayrıca bir başka açından ise özel tüketim vergisi kapsadığı vergi konularından bazılarında tüketimi kısma işlevi gördüğü oranda yine sosyal politika işlevleri yüklenmiş olmaktadır.
Türkiye’de en az geçim indirimi ve engelli indirimi maktu tutarlarının oldukça düşük olması, asgari ücret üzerindeki vergi yükünün yüksekliği, gelir vergisinde vergi tarifesinin progresif yapısının giderek geriletilmesi gibi siyasal tercihler aynı zamanda vergilemenin doğrudan sosyal politika aracı olarak kullanımındaki temel sorunlara işaret etmektedir. Ayrıca harcama vergilerinin yüksekliği ve servet vergilerinin düşüklüğü de başka bir açından vergilemenin sosyal politika aracı olarak kullanılmasındaki zaaflara işaret etmektedir.
Yapılması gerekenler noktasında ilki, politika bütünlüğünün ve tutarlılığının sağlanmasıdır. Eğer engellilerin önündeki toplumsal engel kaldırılacaksa vergi dâhil her türlü engel kaldırılmalıdır. Motorlu araç satışında katlanılan özel tüketim vergisi, katma değer vergisi, harç, damga vergisi (ithalat söz konusu ise gümrük vergisi) gibi mali yükümlülüklerin bir kısmının istisna uygulaması ile tamamen kaldırılması (özel tüketim vergisi istisnası, gümrük vergisi istisnası, ithalde alınan katma değer vergisi istisnası gibi), bir kısmının uygulanmasına devam edilmesi bütünlük ve tutarlılığı zedelemektedir. Örneğin, Gümrük Kanunu’nun md.3/8-a bendine göre engelli araç ithalinde katma değer vergisi ödenmemektedir. Motorlu aracın yurt dışından veya yurt içinden alınmasının engellilik durumuna herhangi bir etkisi yoktur ve ilgisi de bulunmamaktadır. Bu uygulamanın sebebi vergilemenin mali amacı ile mali olmayan sosyal amacı arasında yaşanan çelişki, diğer bir sebebi ise kanun yapma süreci ile ilgilidir. Kanunların sık sık değişmesi, yeni hükümler eklenmesi vb. mevzuatın tutarlılığını ve bütünlüğünü etkilemektedir.
Genel tüketim vergisi olan katma değer vergisinde mali gerekçelerle istisnaya yer verilmediği düşünülmektedir. Eldeki istatistiki veriler kesin değerlendirmeler yapmaya yeterli olmasa da, engelliye yönelik motorlu araç satış rakamları ve motorlu araç tesliminde uygulanan %18 katma değer vergisi oranı dikkate alındığında vazgeçilmesi zor olan vergi rakamları ortaya çıkmayacaktır. Kaldı ki, vazgeçilen özel tüketim vergisi tutarının katma değer vergisinden daha fazla olacağı aşikârdır.
Bazı Avrupa Birliği ülkelerinde engellilere yönelik araç tesliminde katma değer vergisi istisnası yerine, indirilmiş oran veya sıfır oran uygulaması söz konusudur. Aday ülke olarak Türkiye’nin de benzer yönde düzenlemeler yapması sosyal devlet ilkesine bağlı ülkemizin engelli ve engelliliğe duyarlılığının önemli bir göstergesi olacaktır.
2018-2023 Ötvsiz Satılan Engelli Araç Sayısı’na bakılacak olursa 2022 yılında bir önceki yıla göre engelli araç satış miktarı %10,04 azalış göstermiştir. Diğer taraftan 2023 Ocak ve Şubat ayları toplamında engelli araç satış miktarı 2022 yılı aynı aylarına nazaran %15,88 azalış görülmektedir. Önümüzdeki yıllar satış miktarı tahminleri de hiçte iç açıcı durumda değildir. Gün geçtikçe engelli bireylerin tedavi ve sosyal gereksinimlerini karşılama noktasında kendileri için elzem olan taşıtlara ulaşması zorlaşmakta ve adeta bir rüyadan ibaret olmaktadır.