Aylin BAYRAM/İZMİR GÜNDEMİ-İzmir’de 30 Ekim tarihinde meydana gelen, büyüklüğünü AFAD’ın 6,6, Kandilli Rasathanesi’nin 6,9 olarak açıkladığı 115 can kaybına neden olan depremin yaraları sarılmaya devam edilirken, İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde düzenlenen "İzmir depremi ortak akıl buluşması" devam ediyor.
Akademisyenlerin depremle ilgili açıklamalarda bulunduğu çalıştayda yayına görüntülü bağlanan İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. A.M. Celal Şengör ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu açıklamalarda bulundu. ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Akademisyenlerinden Prof. Dr. Erdin Bozkurt, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Jeofizik Yüksek Mühendisi Dr. Doğan Kalafat ise çalıştayda aynı zamanda katılım gösterek konuşma yaptılar.
“Kötü yapılmış binalar çok zarar görür”
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. A.M. Celal Şengör ise İzmir’deki depremin aslında 8 şiddetinde hissedildiğini vurgulayarak “Böyle bir depremde iyi yapılmış binalar az, kötü yapılmış binalar çok zarar görür. Zarar gören binalar, deprem gerçeği düşünülmeden yapılmış binalardır. İzmir’in talihsizliği son derece faal tektonik ortamda yer almasıdır. Bundan sonraki iş artık inşaat mühendisleriyle, deprem mühendisleriyle konuşmaktır. İzmir’in doğru yapılmış 1/5000 jeolojik haritası var mı bunların araştırılması gerekir” dedi.
“Kaynaklarımızı belirlememiz gerek”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ise deprem riskinin konut binalarında çok yüksek olduğuna değinerek “Bu binalar vahşi bir pazar ortamında üretilmiş binalardır. Öncelikli olarak buralara eğilmemiz gerekiyor. Kahramanca afet yönetimi yaparak bir yere varamayız. Bu bir kaynak meselesi. Konut yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek muazzam bir kaynak gerektiriyor. Bunun için kaynaklarımızı belirlememiz gerekiyor. Hükümet desteği olmadan uluslararası finans bulunabiliyor mu? Risklerimiz neler, onları belirlememiz lazım. Bir sonraki depremde bina yıkılmasın istiyorsak, yıkılma riski çok yüksek binaları belirlememiz önemli. Bunlar patlamaya hazır birer bomba gibiler. Bu deprem tüm İzmir için bir test yaptı. 5 kattan yüksek ve 2000 yılından önce yapılmış tüm binalar yüksek riskli binalardır” dedi.
Prof. Dr. Bozkurt: Veriler eksik!
ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü akademisyenlerinden. Prof. Dr. Erdin Bozkurt, “Burası bir deprem bölgesi. Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Bundan kaçışımız yok. Bölgenin aktif olması sadece depremlerle sınırlı değil, Ege Denizi’nde çok sayıda aktif volkan var. Depremler bereketi getiriyor ama biz onlarla yaşamayı becermediğimiz için sonu felaket oluyor. Deniz içindeki bir deprem İzmir’de hatırı sayılır bir deformasyon yarattı.Bugün bildiğimiz tüm uygarlıkların başladığı yer, gelişmesi depremlerle oluştu. Deprem bu coğrafyanın gerçeği. Jeotermal sistemleri, verimli ovaları, doğal zenginliklerin oluşmasını, kıyıdaki güzelliklerin tamamını depremlere borçluyuz. Ama bu depremleri bizler felaket olarak yaşıyoruz. Ege’nin politik durumundan dolayı denizdeki faylarla karadaki fayların eşleştirmesini maalesef çok iyi yapamıyoruz, veriler eksik kalıyor” dedi.
Ege Denizi Depremi ve Bölgenin Sismolojik Özellikleri konusunda sunum yapan Kandilli Rasathanesi'nden Dr. Doğan Kalafat, Ege Denizi bölgesinin fayların yoğunlukta bulunduğu aktif bir alan olduğunu ifade etti. Kalafat, “Uluslararası sismoloji projelerde bölgenin ve ülkemizde birçok büyük deprem üretecek sismik kaynak olduğunu gösteriyor. Batı Anadolu’da 1899’dan 1970’li yıllara kadar büyüklüğü 6‘nın üzerinde olan 10 tane büyük deprem oluyor. 71 yıl içerisinde 17 deprem olmuş. Bu, bölgede her 4 yılda bir 6 üzeri deprem olmuş demektir. Yani bu bölge deprem aktivitesi bakımından önemli bir bölge. Bunun bilincinde olmalıyız. Yakın tarihe baktığımızda bölgemizdeki en önemli deprem Sisam’da. Bunu Ege Denizi olarak değerlendirebiliriz. Biz bugün sismolojik açıdan Ege Denizi depremini İzmir depremi olarak değerlendiremeyiz. Ama nüfus yoğunluğu ve yapı tarzı nedeniyle Sisam daha az etkilenmiştir ve İzmir daha çok etkilendiği için depremi olarak nitelendirilmiştir. Bu deprem 6.8 büyüklüğünde. Depremle ilgili farklı veriler vardı. Depremin büyüklüğü değişmez. Şiddet, toplumların deprem bölgesinde alacağı önlemlere göre değişir. Depremin iki kimlik kullanımı var. Biri büyüklük ki o da değişmez. Biz deprem öncesi bilinçli, bir toplum yaratır, zemin koşullarına göre tasarlanan depreme dayanıklı binalar inşa edersek depremin şiddeti 4’ü geçmez. Ama bizde zarar çok olduğu için şiddet de yükseliyor” dedi.
Akademisyenlerin depremle ilgili açıklamalarda bulunduğu çalıştayda yayına görüntülü bağlanan İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. A.M. Celal Şengör ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu açıklamalarda bulundu. ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Akademisyenlerinden Prof. Dr. Erdin Bozkurt, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Jeofizik Yüksek Mühendisi Dr. Doğan Kalafat ise çalıştayda aynı zamanda katılım gösterek konuşma yaptılar.
“Kötü yapılmış binalar çok zarar görür”
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. A.M. Celal Şengör ise İzmir’deki depremin aslında 8 şiddetinde hissedildiğini vurgulayarak “Böyle bir depremde iyi yapılmış binalar az, kötü yapılmış binalar çok zarar görür. Zarar gören binalar, deprem gerçeği düşünülmeden yapılmış binalardır. İzmir’in talihsizliği son derece faal tektonik ortamda yer almasıdır. Bundan sonraki iş artık inşaat mühendisleriyle, deprem mühendisleriyle konuşmaktır. İzmir’in doğru yapılmış 1/5000 jeolojik haritası var mı bunların araştırılması gerekir” dedi.
“Kaynaklarımızı belirlememiz gerek”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ise deprem riskinin konut binalarında çok yüksek olduğuna değinerek “Bu binalar vahşi bir pazar ortamında üretilmiş binalardır. Öncelikli olarak buralara eğilmemiz gerekiyor. Kahramanca afet yönetimi yaparak bir yere varamayız. Bu bir kaynak meselesi. Konut yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek muazzam bir kaynak gerektiriyor. Bunun için kaynaklarımızı belirlememiz gerekiyor. Hükümet desteği olmadan uluslararası finans bulunabiliyor mu? Risklerimiz neler, onları belirlememiz lazım. Bir sonraki depremde bina yıkılmasın istiyorsak, yıkılma riski çok yüksek binaları belirlememiz önemli. Bunlar patlamaya hazır birer bomba gibiler. Bu deprem tüm İzmir için bir test yaptı. 5 kattan yüksek ve 2000 yılından önce yapılmış tüm binalar yüksek riskli binalardır” dedi.
Prof. Dr. Bozkurt: Veriler eksik!
ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü akademisyenlerinden. Prof. Dr. Erdin Bozkurt, “Burası bir deprem bölgesi. Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Bundan kaçışımız yok. Bölgenin aktif olması sadece depremlerle sınırlı değil, Ege Denizi’nde çok sayıda aktif volkan var. Depremler bereketi getiriyor ama biz onlarla yaşamayı becermediğimiz için sonu felaket oluyor. Deniz içindeki bir deprem İzmir’de hatırı sayılır bir deformasyon yarattı.Bugün bildiğimiz tüm uygarlıkların başladığı yer, gelişmesi depremlerle oluştu. Deprem bu coğrafyanın gerçeği. Jeotermal sistemleri, verimli ovaları, doğal zenginliklerin oluşmasını, kıyıdaki güzelliklerin tamamını depremlere borçluyuz. Ama bu depremleri bizler felaket olarak yaşıyoruz. Ege’nin politik durumundan dolayı denizdeki faylarla karadaki fayların eşleştirmesini maalesef çok iyi yapamıyoruz, veriler eksik kalıyor” dedi.
Ege Denizi Depremi ve Bölgenin Sismolojik Özellikleri konusunda sunum yapan Kandilli Rasathanesi'nden Dr. Doğan Kalafat, Ege Denizi bölgesinin fayların yoğunlukta bulunduğu aktif bir alan olduğunu ifade etti. Kalafat, “Uluslararası sismoloji projelerde bölgenin ve ülkemizde birçok büyük deprem üretecek sismik kaynak olduğunu gösteriyor. Batı Anadolu’da 1899’dan 1970’li yıllara kadar büyüklüğü 6‘nın üzerinde olan 10 tane büyük deprem oluyor. 71 yıl içerisinde 17 deprem olmuş. Bu, bölgede her 4 yılda bir 6 üzeri deprem olmuş demektir. Yani bu bölge deprem aktivitesi bakımından önemli bir bölge. Bunun bilincinde olmalıyız. Yakın tarihe baktığımızda bölgemizdeki en önemli deprem Sisam’da. Bunu Ege Denizi olarak değerlendirebiliriz. Biz bugün sismolojik açıdan Ege Denizi depremini İzmir depremi olarak değerlendiremeyiz. Ama nüfus yoğunluğu ve yapı tarzı nedeniyle Sisam daha az etkilenmiştir ve İzmir daha çok etkilendiği için depremi olarak nitelendirilmiştir. Bu deprem 6.8 büyüklüğünde. Depremle ilgili farklı veriler vardı. Depremin büyüklüğü değişmez. Şiddet, toplumların deprem bölgesinde alacağı önlemlere göre değişir. Depremin iki kimlik kullanımı var. Biri büyüklük ki o da değişmez. Biz deprem öncesi bilinçli, bir toplum yaratır, zemin koşullarına göre tasarlanan depreme dayanıklı binalar inşa edersek depremin şiddeti 4’ü geçmez. Ama bizde zarar çok olduğu için şiddet de yükseliyor” dedi.