Tüm dünya ve Türkiye için zor geçen 2019 senesinden sonra herkesin 2020’ye umutlu girdiğine eminim. Gelin görün ki 2020’nin ilk ayı dünya ve Türkiye için felaketler silsilesi ile başladı.
Önce Avusturalya’da başlayan yangın hemen ardına sel felaketi ile ekosistemin sarsılışını gördük.
İran ve ABD arasında 3. Dünya savaşının başlamasına ramak mı kaldı sorusunu sorduk.
Çin’de ortaya çıkan Korona virüsünde 170’den fazla kişi hayatını kaybetti ve WUHAN şehri karantinaya alındı. Çin hükümeti virüse çare olacak aşının 2020 Nisan ayına yetişeceğini söylerken dünya sağlık örgütü başta olmak üzere tüm dünya panik halinde.
Peki Türkiye?
Türkiye Kanal İstanbul yapılsın mı yapılmasın mı soruları eşliğinde İBB ve Hükümet arasındaki gerilimi izlerken,uzmanlar en önemli fay hattı olan Marmara Fay hattını tetikler ve beklenen Marmara depremine zemin hazırlar açıklamaları yapılırken 6,8 Elazığ depremi ile sarsıldık.
41 kişinin hayatını kaybettiği ve binin üzerinde yaralımızın bulunduğu Elazığ depremi bir kez daha gösterdi ki DEPREME KARŞI HAZIRLIKSIZ, SAVUNMASIZ ve EĞİTİMSİZİZ!
Türkiye toplumunun en önemli özeliği felaketlerde hızla bir araya gelebilme ve yardım eli uzatmada cömert oluşudur ( en çok kullanılan arama motoruna “ Elâzığ Kürt mü “ sorusunun sorulmuş olmasını saymazsak ) . Sivil Toplum Kuruluşlarından tutunda, ülkenin neredeyse yarıya yakın yerel yönetimlerinin hükümet kanadından daha hızlı yardım ve seferberlik ilan ettiği, Enerji Bakanının “ her şeyi devletten beklememek lazım “ açıklaması ile Elazığ Depremi akıllara şu soruyu getirdi;
ÖTV adı altında toplanan deprem vergileri nerede?
El –cevap: neredeysenerede…
Gelelim İzmir ‘e. Elazığ depreminden bir gün önce Manisa’da meydana gelen deprem yalnızca bölgede hissedilmemiş İstanbul’a dek uzanan etki bölgesini de içine almış durumda…
Geçtiğimiz günlerde Büyük Şehir Belediye Başkanı Tunç Soyer bu konuda gerçekçi ve dürüst bir açıklama yaptı. “ Biz yerel yönetim olarak hazırız ancak İzmir hazır değil “ şeklinde. İzmir Yerel Yönetimlerin İzmir’den Elazığ’a kadar yardım ve destek göndermedeki hızını gördüğümde buna inancım arttı ve İzmir’in konutlaşma ve merkezi hükümet tarafından çıkarılan İmar Affı çerçevesinde hazır olmadığına da hemfikirim.
Peki, biz ne yapmalıyız ya da yerel yönetimler İzmir’i olası bir depreme hazır kılmak için neler yapabilir?
Acil eylem planı çerçevesinde deprem tatbikatlarına başlanması ve toplanma alanlarının açık şekilde belirlenmesi gerekir. Bunun gerek yerel medya, gerekse afiş ve billboardlardan hakla anlatımı ve gösterilmesi elzemdir.
Belediyeler ya da odalar aracılığı ile depreme dayanıksız yapılar tespit edilmeli, kontroller güncellenmeli ve binası- konutu için bu tespit ve kontrolleri ödeyemeyecek durumda olan vatandaşların incelemesi ücretsiz yapılmalıdır.
Tüm sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin “deprem anında müdahale “ eğitimi” ücretsiz verilmeli ve olası bir deprem durumda bilgi kirliliğinin de önüne geçecek olan özel bir haberleşme ağı kurulmalıdır. HİM bu hususta yetersiz kalabilir.
Bina yöneticilerine de burada aidat toplamanın dışında önemli bir rol düşüyor. Her yönetici binasında Deprem tatbikatı yapmalı ve yaptırmalı derim. Bunun için odalar ve bağlı bulundukları ilçe belediyelerinin Fen işleri ve Büyükşehir İtfaiye Daire Başkanlığı birimleri ile iletişime geçebilir ve uzman yardımı talebinde bulunabilirler.
Ülkece üzerimize yapışmış “başa gelen çekilir” ruhundan sıyrılmalı başa gelmeden önlem almalı ve aldırmalıyız. Unutulmamalıdır ki; akıllı şehirler yalnızca akıllı binalar, akıllı yöneticiler ile yaşamaz yaşatılamaz. Akıllı ve eğitimli bireyler de bir şehrin en önemli kazanımıdır.
Ha birde Elağız Depremi sonrası afet bölgesini ziyaret eden Ekrem İmamoğlu ardına Erzurum’a kayak yapmaya gitmeli miydi, gitmemeli miydi polemiğinden uzak durunuz. Kabul edelim ülke “- mış gibi” yapan yöneticiler yüzünden bu halde.
Yazının S’özü
“ Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatik, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.” Josef Stalin